Savaşların kazananı yoktur derler. İnsanlık tarihinden beri savaşlarda üstünlük sağlamak için her türlü yol denendi. Taş ve sopalarla başlayan yaşam savaşlarından, 21. yy çıkar savaşlarına kadar aslında savaş kaideleri pek de değişmiş sayılmaz.
Bilim yarar sağladığı kadar yıkım da sağlamıştır. Roma İmparatorluğu teknolojinin en aktif kullanıldığı ordulardan biriydi. Mekanik savaş makineleri Yıllar boyunca tam olarak yapması gerekeni yaptı. Savaş alanında en çok korkulan şey niteliği ve yeri bilinmeyen gizli kuvvetler ve silahlardır.
At hali hazırda savaş alanında zaten kullanılıyordu. Filler de öyle. Savaş makinelerini hızlı nakledecek hareket kabiliyeti yüksek savaş arabaları. O zamanların tankı sayılabilecek dev cüsseli fillerin de savaş makinesine dahil edilmesi çok eski zamanlara dayanıyordu. Öyle ki üzerine küçük toplar kerleştirilen filler tam manasıyla tank olarak kullanılmıştı.
Akdeniz yaylarına benzeyen çok parçalı yay diğerlerinden çok farklıydı. Avrupa'da bilinen yaylara benzemiyordu. Kısaydı ters bükümlüydü ama Akdeniz yayları gibi kullanılırken yatırılarak kullanılmıyordu. Diğerlerine göre atış tekniği daha önce görmedikleri bir şekildeydi ve bir süvari dakikada seri atış yaparlarsa 25-30 ok gönderebiliyorlar Avrupa yaylarının menzili dışından düşmanlarını oklayabiliyorlardı. Ve bu yay bozkır göçebeleri ve soydaşları tarafından 17.yy sonlarına kadar çok etkili bir şekilde kullanıldı.
Ateşli silahların savaş sahnelerinde boy göstermesi tüfeğin yaygınlaşmasına kadar sadece kale kuşatmalarında olmuşken, Tüfeğin yaygınlaşması korku faktörünün nispeten de olsa azalmasına sebep olmuştu. Herhangi bir köylüyü alıp çok kısa sürede tüfekle savaşacak şekilde eğitip savaşa hücuma veya savunmaya gönderebilmek pek göze çarpmasa da çok şeyi değiştirmiş, Halkın potansiyel ordu olma dönemini başlatmıştı. Teknoloji Savaşlardaki kayıpları çoğaltmış ama gözden çıkarabilecek bir çok askeri yönetenlerin hizmetine vermişti.
Ama 1911 ilk defa Libya semalarında uçak saldırı amaçlı kullanıldığında savaş doktrininde yeni bir değişim meydana gelmişti. Ama insanlı olarak kullanılan tank ,top ve zırhlı araçlar kayıpları azaltsa da hala kayıp veriliyordu. Ama yine teknoloji işin seyrini değiştirecekti. Ama ondan önce 1909 yılında insansız hava araçları için ilk ataletsel seyrüsefer sisteminin atası olacak sistemleri geliştiren Elmer Sperry'nin icadı buna ön ayak olacaktı.
İlk dünya savaşının bitiminin üstünden daha 20 sene geçmeden Alman diktatör Adolf Hitler'in Almanya'yı 13 sene gibi bir sürede sanayi gücüyle kalkındırması ve yeni bir savaş makinesi yaratması 2. Dünya Savaşı'nın körüklenmesine neden oldu. Ki bu diktatörün hırsı savaş makinesine gelecek herhangi bir projeyi zafere katkısı olacaksa kabul edecekti. Ve geldik esas konumuza. İlk savaş dronunun çıktığı zamana.
1941'de Pearl Harbor baskınından sonra savaşa dahil olan başka bi hırslı ülke olan Amerika Birleşik Devletleri 1944'te Fransa'nın Normandiya kıyılarına çıkartma yaptığında ilk insansız savaş aracı da ortaya çıkmış oldu. Goliath. Tam manasıyla insansız ilk savaş aracıydı. İçine TNT kalıpları yerleştirilip kordonlu bir kumandayla idare ediliyordu. Esas olarak müttefik tanklarının altına girip patlayarak imha etmesi için tasarlanmıştı.
Bütün bunlar olurken İngiliz topraklarında halk vızıltılardan korkar biçimde kafalarını sığınaklardan çıkartamıyorlardı. Bunun sebebi ise seyir füzesi veya insansız hava araçlarının ilkinden sayabileceğimiz V-1 füzeleriydi. Kendine has vızıltı sesinden dolayı "vızıldayan bombalar" olarak adlandırılan bu bombalar nitelik olarak olmasa da psikolojik olarak İngilizleri bayağı zorlamıştı.
Basit bir güdüm sistemine ve bir jet motoruna sahip V-1 hedef gözetmeksizin Londra semalarından yeryüzüne inip rastgele yıkıma sebep oluyordu. Ama ne V-1 ne de diğer silahlar Almanların 2. Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasını sağlayamadı. Ama insansız sistemlerin çağı yavaş ve emin adımlarla tarih sahnesine girmişti.
Ama ne kadar başlangıç yapsa da , insansız sistemlerin savaş alanlarında hak ettikleri yeri almaları için uzun bir zaman beklenmesi gerekiyordu. En azından 20. yy. sonlarına kadar.
2. Dünya Savaşı'ndan bir süper güç olarak çıkan Amerika Birleşik Devletlerin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Dünyayı iki kutuba böldüğünde savaşların da şekil değiştirmesi kaçınılmaz olmuştu. Ve sözlüklere yine yeni yeniden bir sözcük daha girmişti. Gayrinizamî harp diğer bir değişle "Asimetrik Savaş".
Dünya üzerinde ciddi manada Gerilla savaşı kazanan tek ordu bizim ordumuzdur. En azından bağımsızlığını bu yolla kazanan tek millet Türk milletidir. 2. Dünya Savaşı'nda şehirler savaş alanlarına dahil olunca asimetrik savaşın da önemi anlaşılmaya başlandı. Meskun mahal çatışmaları 1. Dünya Savaşı'nda makineli tüfeklerin yol açtığı tıkanmalara tekrar cephe tıkanmalarına sebep oldu. taktikler değişti. Alan Savunmasının önemi pekişti ve uçakların önemi daha da arttı. Ama uçakların kaybı da aynı zamanda bu kadar büyük çatışmalarda pilot kaybı da demekti.
Soğuk savaş ikinci bir terimi daha savaş literatürüne soktu. Vekalet Savaşları. Kore, Kıbrıs, Afganistan, şu an Ortadoğu'da yaşanan çatışmalar hiç bir zaman direkt olarak iki devlet veya devletler arasında resmi savaşlar değildi. Amerika ve Sovyetler de hiç bir zaman birbirleriyle direkt olarak savaşmadılar. Paramiliter guruplar, direnişçiler, terör örgütleri hep bunun için kullanıldı. Ve 90'lardan sonra bu vekiller bir süre sonra başa bela oldu. işte Tam o sırada ilk olarak istihbarat sonra kara saldırısı ve yakın gelecekte de hava-hava çatışmaları için İnsansız sistemler sahneye çıktı.
Afganistan ve Pakistan'daki Taliban hedeflerine karşı MQ-1 Predator sonrasında ise füzelerle donatılmış MQ-9 Reaper şu an en aktif kullanılan sistemler olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Herhangi bir radar sistemi olmayan erken uyarı sistemlerine sahip olmayan silahlı gruplara ölüm kusan bu sistemler hiç beklemedikleri anda özellikle gece saatlerinde saldırıyor, sonra da hiç bir şey olmamış gibi geri dönüyor, fark edilip düşürülse bile pilot kaybı olmadığından sadece maddi zarara sebep oluyordu.
Tarihsel gelişim için burada hepsini paylaşmam mümkün değildi ama bunun için buradan vereceğim linke tıklayarak listeye ulaşabilirsiniz.
Şu an Avrupa'daki en büyük İHA filosuna sahip Türkiye'nin de terörle mücadeledeki elini değiştirmiş sistemler, gelecekte savunmada önemli ve caydırıcı güç olarak kullanılmaya devam edecektir. Türkiye'nin ise insansız platformlarla olan hikayesini ise bir sonraki yazımda anlatacağım.
Battle of Plataea (m.ö. 479) |
At hali hazırda savaş alanında zaten kullanılıyordu. Filler de öyle. Savaş makinelerini hızlı nakledecek hareket kabiliyeti yüksek savaş arabaları. O zamanların tankı sayılabilecek dev cüsseli fillerin de savaş makinesine dahil edilmesi çok eski zamanlara dayanıyordu. Öyle ki üzerine küçük toplar kerleştirilen filler tam manasıyla tank olarak kullanılmıştı.
M.S. 500 ve 600'lü yıllarda Avrupa'nın doğudan gelen istilacılardan korkmasının en büyük sebeplerinden biri de buydu. Karşısında halkı ordu gibi eğitilmiş neredeyse kadın erkek çoluk çocuk demeden silah kullanmayı bilen bozkır göçebeleri vardı. Üç yaşından itibaren keçilere koyunlara bindirilip ellerine ok yay verilen ve istisnasız silah kullanımına aşina bu göçebeler Avrupa üstünde büyük bir korku yaratmıştı. Ama esas korku yaratan silah kullanan halk değil, kullandıkları o zamanın en etkili silahı olan yay ve süvarinin birleştirilmiş hali Atlı okçulardı.
Akdeniz yaylarına benzeyen çok parçalı yay diğerlerinden çok farklıydı. Avrupa'da bilinen yaylara benzemiyordu. Kısaydı ters bükümlüydü ama Akdeniz yayları gibi kullanılırken yatırılarak kullanılmıyordu. Diğerlerine göre atış tekniği daha önce görmedikleri bir şekildeydi ve bir süvari dakikada seri atış yaparlarsa 25-30 ok gönderebiliyorlar Avrupa yaylarının menzili dışından düşmanlarını oklayabiliyorlardı. Ve bu yay bozkır göçebeleri ve soydaşları tarafından 17.yy sonlarına kadar çok etkili bir şekilde kullanıldı.
Ateşli silahların savaş sahnelerinde boy göstermesi tüfeğin yaygınlaşmasına kadar sadece kale kuşatmalarında olmuşken, Tüfeğin yaygınlaşması korku faktörünün nispeten de olsa azalmasına sebep olmuştu. Herhangi bir köylüyü alıp çok kısa sürede tüfekle savaşacak şekilde eğitip savaşa hücuma veya savunmaya gönderebilmek pek göze çarpmasa da çok şeyi değiştirmiş, Halkın potansiyel ordu olma dönemini başlatmıştı. Teknoloji Savaşlardaki kayıpları çoğaltmış ama gözden çıkarabilecek bir çok askeri yönetenlerin hizmetine vermişti.
Ama 1911 ilk defa Libya semalarında uçak saldırı amaçlı kullanıldığında savaş doktrininde yeni bir değişim meydana gelmişti. Ama insanlı olarak kullanılan tank ,top ve zırhlı araçlar kayıpları azaltsa da hala kayıp veriliyordu. Ama yine teknoloji işin seyrini değiştirecekti. Ama ondan önce 1909 yılında insansız hava araçları için ilk ataletsel seyrüsefer sisteminin atası olacak sistemleri geliştiren Elmer Sperry'nin icadı buna ön ayak olacaktı.
Ama insansız olarak da kullanılabilen ilk araç Hewitt-Sperry Otomatik Uçağı'ydı Bombardıman amacı kullanılan bir uçaktı ve seyir füzesi mantığıyla gitse de bir uçaktı.
İlk dünya savaşının bitiminin üstünden daha 20 sene geçmeden Alman diktatör Adolf Hitler'in Almanya'yı 13 sene gibi bir sürede sanayi gücüyle kalkındırması ve yeni bir savaş makinesi yaratması 2. Dünya Savaşı'nın körüklenmesine neden oldu. Ki bu diktatörün hırsı savaş makinesine gelecek herhangi bir projeyi zafere katkısı olacaksa kabul edecekti. Ve geldik esas konumuza. İlk savaş dronunun çıktığı zamana.
1941'de Pearl Harbor baskınından sonra savaşa dahil olan başka bi hırslı ülke olan Amerika Birleşik Devletleri 1944'te Fransa'nın Normandiya kıyılarına çıkartma yaptığında ilk insansız savaş aracı da ortaya çıkmış oldu. Goliath. Tam manasıyla insansız ilk savaş aracıydı. İçine TNT kalıpları yerleştirilip kordonlu bir kumandayla idare ediliyordu. Esas olarak müttefik tanklarının altına girip patlayarak imha etmesi için tasarlanmıştı.
Bütün bunlar olurken İngiliz topraklarında halk vızıltılardan korkar biçimde kafalarını sığınaklardan çıkartamıyorlardı. Bunun sebebi ise seyir füzesi veya insansız hava araçlarının ilkinden sayabileceğimiz V-1 füzeleriydi. Kendine has vızıltı sesinden dolayı "vızıldayan bombalar" olarak adlandırılan bu bombalar nitelik olarak olmasa da psikolojik olarak İngilizleri bayağı zorlamıştı.
Basit bir güdüm sistemine ve bir jet motoruna sahip V-1 hedef gözetmeksizin Londra semalarından yeryüzüne inip rastgele yıkıma sebep oluyordu. Ama ne V-1 ne de diğer silahlar Almanların 2. Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasını sağlayamadı. Ama insansız sistemlerin çağı yavaş ve emin adımlarla tarih sahnesine girmişti.
Ama ne kadar başlangıç yapsa da , insansız sistemlerin savaş alanlarında hak ettikleri yeri almaları için uzun bir zaman beklenmesi gerekiyordu. En azından 20. yy. sonlarına kadar.
2. Dünya Savaşı'ndan bir süper güç olarak çıkan Amerika Birleşik Devletlerin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Dünyayı iki kutuba böldüğünde savaşların da şekil değiştirmesi kaçınılmaz olmuştu. Ve sözlüklere yine yeni yeniden bir sözcük daha girmişti. Gayrinizamî harp diğer bir değişle "Asimetrik Savaş".
Dünya üzerinde ciddi manada Gerilla savaşı kazanan tek ordu bizim ordumuzdur. En azından bağımsızlığını bu yolla kazanan tek millet Türk milletidir. 2. Dünya Savaşı'nda şehirler savaş alanlarına dahil olunca asimetrik savaşın da önemi anlaşılmaya başlandı. Meskun mahal çatışmaları 1. Dünya Savaşı'nda makineli tüfeklerin yol açtığı tıkanmalara tekrar cephe tıkanmalarına sebep oldu. taktikler değişti. Alan Savunmasının önemi pekişti ve uçakların önemi daha da arttı. Ama uçakların kaybı da aynı zamanda bu kadar büyük çatışmalarda pilot kaybı da demekti.
Soğuk savaş ikinci bir terimi daha savaş literatürüne soktu. Vekalet Savaşları. Kore, Kıbrıs, Afganistan, şu an Ortadoğu'da yaşanan çatışmalar hiç bir zaman direkt olarak iki devlet veya devletler arasında resmi savaşlar değildi. Amerika ve Sovyetler de hiç bir zaman birbirleriyle direkt olarak savaşmadılar. Paramiliter guruplar, direnişçiler, terör örgütleri hep bunun için kullanıldı. Ve 90'lardan sonra bu vekiller bir süre sonra başa bela oldu. işte Tam o sırada ilk olarak istihbarat sonra kara saldırısı ve yakın gelecekte de hava-hava çatışmaları için İnsansız sistemler sahneye çıktı.
Afganistan ve Pakistan'daki Taliban hedeflerine karşı MQ-1 Predator sonrasında ise füzelerle donatılmış MQ-9 Reaper şu an en aktif kullanılan sistemler olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Herhangi bir radar sistemi olmayan erken uyarı sistemlerine sahip olmayan silahlı gruplara ölüm kusan bu sistemler hiç beklemedikleri anda özellikle gece saatlerinde saldırıyor, sonra da hiç bir şey olmamış gibi geri dönüyor, fark edilip düşürülse bile pilot kaybı olmadığından sadece maddi zarara sebep oluyordu.
Tarihsel gelişim için burada hepsini paylaşmam mümkün değildi ama bunun için buradan vereceğim linke tıklayarak listeye ulaşabilirsiniz.
Şu an Avrupa'daki en büyük İHA filosuna sahip Türkiye'nin de terörle mücadeledeki elini değiştirmiş sistemler, gelecekte savunmada önemli ve caydırıcı güç olarak kullanılmaya devam edecektir. Türkiye'nin ise insansız platformlarla olan hikayesini ise bir sonraki yazımda anlatacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder